Bugün Pazar Erken Kalkın Arkadaşlar


Bugün pazar, kesinleşmiş bir tatil günü. Önceden planlanan bir programım mevcut. Sabahın erken saatlerinde arkadaşlarımla buluşup hatırı sayılır vakit geçirebilme arzusundayım. Buluşmaya iki arkadaşımız gelemedi, çok şey kaçırdıklarını söylemek isterim :) Necip Usta adında bir çorbacıya gittik. Ekrem arkadaşımın tavsiyesi üzerine hayatımda ilk defa paça çorbası içtim, çok da güzeldi doğrusu. Sirke, limon ve sarımsak üçlemesini bir arada kullanınca çorbanın muhteviyatı lezzet açısından zirve yaptı. Bu durumu etrafa pazarlayınca ezogelin içen arkadaşlar: “hadi yaa. Gerçekten mi? Ben de mi içseydim?” tarzında söylemlerden bulunmadan edemediler :) Çorbalarımızı yedik ve rotamızı Erzincanlıya, diğer bir adı ile Dayı’nın Mekânına, bir diğer adı ile Nostalji Kafe’ye doğru çevirdik. İçilen çayların, yapılan hoş sohbetlerin, yenilen poğaçaların ötesinde o mekânda dostluklar bir başkaydı. Ayrılık vakti geldi ve mekânı terk-i diyar eyledik. Geriye içimizdeki dost ateşleri kaldı. Benim için günün ikinci yarısı başlamıştı.

Saat on ikiye yaklaşırken ellerim cebimde, çiseleyen yağmura aldırış etmeden, kısa ama seri adımlarla metroya gidiyordum. Bindim metroya vardım gideceğim yere. Anadol arabaları sergisi. Arabaları görünce kendi kendime: “Yahu böyle de Anadol arabası mı varmış demeden edemedim”  bildiğimiz Anadol’un haricinde spor modellerini de yapmışlar, fotoğrafta görüldüğü gibi. 



Bir an olsun şu ara benim olsun diyorsunuz. Çok iyi tasarlanmış, bir modelmiş Anadol, bildiklerimizin aksine. Her arabanın bir lejantı vardı. Arabalara göz attıktan sonra sinemaya yöneldim. Bu nasıl bir kalabalıktır, zannedersiniz ki ücretsiz bir şeyler dağıtıyorlar :) Bırakın filmi izlemeye girmeyi bilet kuyruğuna bile girmek gerçekten yıldırıydı. Sinema bugün de yattı anlaşıldığı üzere.  Madem sinemaya gidemedik bu mekânı terk edelim dedik. Yöneldik metro istasyonuna. Metrolarda görmeye alışık olduğumuz enstrüman çalan kişileri bilirsiniz. İstasyondan gelen sesleri duyunca yine öyle birileri var diye düşündüm. Aslında görünce de şaşırdım doğrusu. Bu bir kişi idi, nasıl bir enstrümandı da bu birçok sesi barındırıyordu. Dinlemeye başladık, içimizi okşuyordu adeta. Genç enstrümanı çaldıkça etrafına toplananların sayısı artıyordu. Gelsin paralar gelsin paralar :) Para verilmeyecek gibi de değildi doğrusu. Metro gelince gence yaklaştım ve sordum: “Üstat bu enstrümanın adı nedir? –Santur”  Evet, yeni bir enstrümanın adını öğrenmiştim. Sizi de tavsiyem mutlaka dinleyin derim. 


Güzel geçirilen, bir o kadarda yorucu olan bir gün oldu. Ama kalplerde sıcaklık ve dostluk, sevgi ateşi bırakan bir gündü. Gittim Gördüm Yazdım. Kim bilir belki bir çorbaya içmeye sizinle gideriz, yeni keşiflere, farklı yaşamlara ortak oluruz.

“Güzel günler bizi bekler…”



Post a Comment

3 yorum:

  1. Sanki ben yaşadım bu pazarı :) O kadar da güzel geçmiş maşallah yazı on numara

    YanıtlaSil
  2. Bu araclari ya$atan ve fabrikasyon ayarinda gunumuze kadar ta$iyan bu otomobil tutkununa ,sizlerin huzurunda te$ekkuru borc bilirim.Milli servete saygi ancak bu kadar olurdu herhalde...Tebrik ederim

    YanıtlaSil

English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Sitedeki tüm konular kaynak gösterildiği takdirde paylaşılabilir. Blogger tarafından desteklenmektedir.