Türkiye’deki Gençlerin Kimlik Bunalımı

AMAÇ:
Bu çalışmada; Türkiye’deki gençlerin çocukluk yıllarından üniversite sonrasına kadar olan süreçte yaşamış oldukları sorunlara, sorunların etkisiyle gençlerde oluşan kimlik bunalımlarına ve bu sorunların giderilmesi için nelerin yapılması gerektiğine değinilecektir.

YÖNTEM:
Sorunlar genel olarak ülke perspektifinden ele alınacaktır. Aile, eğitim, medya ve çevre faktörleri gibi başlıklar halinde sorunlar belirtilecek ve bunlara olabilecek çözümler sunulacaktır.

I. Aile İçi Eğitimde Gencin Durumu
Bir aile çocuklarının toplum nazarında kabul gören değerlere sahip olmasını ister. Bunlar ahlâki davranışlardan meslek seçimine kadar uzanan değerler silsilesidir. Ülkemizde gençler ilk baskıyı aileden almaktadır, menfi veya müspet yönde. Gencin vaat edilen değerlere ulaşması için ebeveynler her türlü çabayı göstermektedirler. Aile içi eğitim gencin üniversite çağına kadar devam etmektedir. Üniversite sonrasında ise genç kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir birey olarak yaşantısını idame ettirecektir. 
Aile içinde oluşan kimlik sorunları genci hayatı boyunca etkileyecek, sağlam bir karakter yapısının oluşmamasında önemli bir rol üstlenecektir. Bu sorunlar nelerdir:

  • Ebeveynlerin gençlerin sorunları ile yeteri kadar ilgilenmemeleri (eğitim, arkadaş, ekonomi, aşk, sağlık)
  • Çocukların kendi haline bırakılması
  • Ailenin çağın yeniliklerine haiz olmaması
  • Meslek seçiminde çocuğa yapılan baskı
  • Kuralcı ve otoriter aile yapısı
  • Gelenekçi, yenilikten uzak aile
  • Toplumun kabul ettiği ahlâki değerlere yeteri kadar sahip olmayan bir aile
  • İdealist olmayan ebeveyn
  • Sevgi ile baskıyı birbirine karıştıran bir süreç (ailede)
Bu saydığımız maddeler çoğaltılabilir; lakin esas olan gencin aile içindeki yaşayabileceği sorunların ne olabileceği konusunda fikir sahibi olmak ve bu sorunlara çözüm üretebilmektir. Bu sorunlara sahip bir aile yaşantısı aşağıdaki resimdeki gibi olabilir.


Çözüm Nasıl Olabilir?
Ebeveynler, çocuklarını yetiştirirken kendilerini de yetiştirmek zorundadırlar. Gencin çocukluktan başlayıp üniversite sonrasına kadar olan sorunlarında genci dinleyip, ön yargı duvarlarını yıkarak çözüme odaklanmaları gerekmektedir. Ebeveynler çocuklarının sevinç ve üzüntülerinden haberdar olmalıdırlar. Baskı ve tehdit ve korkutma yöntemleri gençleri isyana ve yalana götüreceğinden ebeveynler bu durumlardan kaçınmalıdırlar. Aileler, Üniversite çağına gelmiş bir gencin meslek seçiminde toplumda para getirir mesleklerin yerine gencin öz yeteneklerine göre bir meslek seçmesinde yardımcı olmalıdırlar. Meslek seçimi gencin hayatına yön veren en etkin unsurdur, o yüzden bireyin hazır bulunuşluklarına göre meslek seçimini yapması gerekir. Bu seçim ailenin yardımıyla ve konu ile ilgili kişilerin rehberliği eşliğinde gerçekleştirilmelidir. En önemlisi ise ebeveynler pusulasız çocuklarına esnek ve sabırlı bir duruş ile öğüt yerine fikir vererek, aynı zamanda aktif bir dinleyici olarak pusula olabilmeyi başarabilirler. İşte o zaman aşağıdaki resimdeki gibi bir tablo oluşacaktır.

II. Gencin Yaşantısında Eğitimin Rolü
Eğitim, gençlerin karakter yapılarını oluşturmada aileden sonra en önemli unsurdur. Ülkemizdeki eğitim anlayışı ise dominant bir yapı sergilemektedir. Daha ilkokuldan “rahat, hazır ol, kıt’a dur” gibi kavramlarla karşı karşıya kalırız. Hepimiz sağ baştan saymasını, üçerli sıraya geçmesini, bir kol mesafesi hizasında durmayı çocukluk yıllarımızda öğreniriz. Resmî törenlerde stadyumlarda bütün öğrencilerin aynı hareketi aynı anda yapmasına şahit oluruz. Öğretmenlerimizin “nasılsınız?” söylemine karşılık “sağ ol” diye cevap vermeyi ilkokul sıralarında beynimize kazırız. Sonra biraz büyürüz liseye geçeriz, değişen bir şey yoktur. Tek tip insan modeli, tek tip yaşam tarzı ve tek tip bir ülke halkı olmaya adayızdır. Lise yıllarının sonlarına doğru bir üniversite telaşı sarar bizleri, gençleri. Dershanelere yatırılan servetler. Modadır biraz da toplumumuzda dershaneler gitmek, maazallah üniversite sınavları kalksa ne olur bu dershanecilerin hali diye geçiririz içimizden. Rehberlik hocaları vardır okullarımızın ve dershanelerimizin. Kaç net yaparsak hangi üniversiteye kazanacağımız rehber öğretmenimiz tarafından öğreniriz, başka da görevi yoktur aslında rehberlik adına. Ardından bir üniversiteye yerleşir gençler. Üniversiteye yerleşmek toplumda ayrıcalıklı bir konuma getirir genci. Nereye yerleştiği çokta önemli değildir çoğu için. Yaklaşık iki milyon arasından %15 gibi bir dileme girilmiştir, bu kâfidir genç için. Üniversitenin ilk yıllarında başta hiçte ilgisi olamadığı halde kazandığı bölüme karşı ilgili olmaya başlar gençler. Çünkü eğitim sistemi onlara “üniversiteyi kazanmak için her şeyi yapmalısın” diye tembihlemiştir. Gençler özgür düşünmeyi çocukken rahat hazır ol nidaları sayesinde çoktan unutmuştur. Bilim adamı yerine, sanatçı yerine ve en önemlisi düşünür yerine anı kurtaran bir nesil yetişmektedir. Derken yıllar birbirini kovalar ve üniversitenin son sınıfına gelinir. Şimdi sıra iş hayatı için sınavlara girme vaktidir. Sonu “-s ve -ss” ile biten sınavlara girilmeye başlanır. Bir sınavdan diğer bir sınava koşuşturmaca ve kafalar da tek soru “Ne olacağım Ben”. “Ne önemi var düşünmenin, gir bir sınava kazan bir yeri yaşamana bak” gibi söylemler çokça zikredilir gençlerin kulaklarına. Genç kendini sınavların tam ortasında bulur, ne yapacağını bilmeden. Bu durum genci bir kimlik bunalımına sürüklemeye başlar. Mezun olmuştur, meslek sahibidir; ama ne yapacağını bilmemektedir. Aşağıdaki resim bu duruma mizahi bir yaklaşım sergilemektedir.

(Türk Öğrenci Evrimi)

Çözüm Nasıl Olabilir?
İlk olarak askeri bir eğitim anlayışından kurtulmak gerekmektedir. Eğitim şekli, gençlere ilkokul çağından başlayarak rehberlik hizmeti sunan, öğrenci koçu modelinde gencin nelere yatkın olduğunun tespit edilmesini sağlayan ve genci yatkın olduğu konumlara yönlendiren bir sistemi benimsemelidir. Üniversite yıllarına gelindiğinde birey, daha önceden aldığı koçluk eğitimi ile hazır bulunuşluk seviyesine göre bir bölüme yönelecektir. Önemli olan çok üniversitenin olması değil var olanların niteliğinin arttırılması ve mezunlara istihdam sağlanmasıdır. Artan öğrenci sayısına ters orantılı bir şekilde oluşan istihdam ortamı sonu “-s ve –ss”li sınavlara katılımı arttırdığından, üniversite kontenjanları düşürülmelidir. Üniversitede mesleki yönlendirmeler ile gençlerin mesleklerinde yeterlilik kazanması sağlanmalıdır. Bu durum iş dünyası ile ortaklaşa yapılan projelerle gerçekleşecektir, kariyer günleri çılgınlıkları ile değil.  Mesleği ile iç içe olmuş bir genç hayattan ne istediğini bilecektir. En azından ne istemediğinin farkına varacaktır. 

III. Medyanın Gençler Üzerindeki Etkileri
Kitlesel iletişim araçlarının gençler üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. İnternet, televizyon, radyo, gazete ve dergi gibi medya araçları gençlerin karakter yapılarının oluşmasında önemli etkenler olarak yerini alır. Genç yaşantısı ile kitlesel medya araçlarında görmüş olduğu yaşantıyı kıyaslamaya başlar. Kontrolsüz izlenen programlar gençlerin üzerinde olumsuz etkilere sebep olur. Medyadaki yaşantıyı kendi yaşantısında bulamayan genç, medya araçlarının gösterdiği abartılı yaşamı istemeye başlar. Yaşadığı şehrin dışında bir üniversitede okumak, o tanık olduğu abartılı ve şaşalı yaşama atılacak ilk adımdır. Genç bu ilk adımı atar; fakat karşılaştığı yaşama ayak uydurmada zorluklar çekecektir. Toplumun üzerindeki baskısı genci sıkıntıya sokacak ve genç hangi yaşama ait olduğu konusunda ikilem yaşayacaktır. Bu durum, kimlik sorunu olarak gündeme gelecektir.


Çözüm Nasıl Olmalı?
Medyanın etkisi ebeveynler tarafından azaltılmalıdır. Ebeveyn çocuğunun izlediği programı onunla birlikte izlemeli ve programdan sonra konuyla ilgili bilgilendirici bir konuşma yapmalıdır. Okullarda medya hakkında dersler okutulmalı ve görülen duyulan her yaşantının gerçekle bağdaştırılmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Devlet eli ile kitlesel iletişim araçları üzerinde kontroller yapılmalıdır. Her ne kadar bu önlemler alınmaya çalışılsa da en büyük görev ebeveynlere düşmektedir.

IV. Çevre Faktörlerinin Rolü
İlk olarak arkadaş faktörünü ela alalım. Arkadaş bir bireyin yetişmesinde önemli bir yer tutar. Gence bakış açısı kazandırmada, hayatı sorgulamada ve “Neler yapmalıyım?” sorusuna cevap vermede yardımcı olacaktır. Genç arzuladığı değerlere ulaşmada doğru arkadaşları seçmekte başarılı olmak zorundadır. Güven duygusu aileden sonra ilk olarak arkadaşta oluşmaktadır. Güvensiz arkadaşlar, gencin gelişiminde olumsuz etkilere yol açacağından, doğru arkadaş tercihi büyük önem taşımaktadır.

Bir askeri törende şöyle bir olaya şahit olmuştum.

“Yemin töreni ve bir ay geçmiş. Acemi askerler yemin edip ustalığa terfi edecekler. Generallerden biri konuşma yapmaktadır. Konuşmanın sonlarına doğru general şöyle seslenir:
-Bu kadar kısa bir sürede bizim milletimiz kadar askerliği benimseyen başka hiçbir millet yoktur. (Alkışlar)”

Kendi kendime şu soruyu sormuştum: “Acaba bizim ordumuz kadar bu kısa sürede başka hangi milletin ordusu askerliği halkına benimsetebilir?”

Bütün erler komutanın bu sözünden çok hoşnut olmuşlardı. Baskı altında özgürlük bu olsa gerek.


Torpilin adı olmuş Referans
Üniversiteden mezun olmuş öğrenciler iş yaşamında yaşadığı zorluklara bir de referans vasıtasıyla önüne geçen gençler eklenince içinde bulunduğu durumdan çıkmakta zorluklar yaşamaktadır. Bu durum bireyde kötümser davranış özelliği göstererek olayın içselleştirilmesini sağlamaktadır. Bu da gençlere kimlik bunalımını yaşatmaktadır.

Genci kimlik bunalımına götüren en önemli olay ise toplum baskısının (Mahalle baskısı) olmasıdır. Birey başkaları ne söyleyecek diye hayatını arzuladığı gibi şekillendirmekten kaçınacaktır. Bu durum yalnızca gencin istediğini elde edeceğine inanması ile ortadan kaldırılabilir. 

V. SONUÇ

Gencin kimlik bunalımından kurtulmak için yapması gerekenleri kısaca belirtecek olursak:

  • Gencin kendisi için belirlediği yaşam çizgisinin gerçekçi olması gerekir.
  • Yaşamdan ne istediğine karar vermiş olması gerekmektedir.
  • Tasarladığı gelecek kendisinden ve yaşamdan beklentilerini karşılayabilecek nitelikte olmak zorundadır.
  • Bireyin izlediği çizginin ve ortaya koyduğu kişiliğin, içinde bulunduğu çevrelerde (aile, arkadaş, okul çevresi) kendine bir tanınma sağlamalıdır.
Şayet genç birey yaşantısını bu değerler doğrultusunda devam ettirirse kimlik bunalımına yakalanma riskini en aza indirmiş olacaktır.



Not: Bu çalışmayı MBA İletişim Teknikleri Dersi için hazırlamıştım.

Post a Comment

5 yorum:

  1. Tesbitleri ve tavsiyeleri dikkata şayandır,tebrik ederiz...
    Eğitim de 3 faktor vardır.Evdeki Eğitim,Okuldaki ve Çevreden alınan eğitim,talin terbiyeye dikkat etmek lazımdır.Çocuklara,hak etmedikleri
    şeyleri,filcıda var,bizimkinde ne diye olmasın,derseniz,Çocuklar Okumayı terk
    edip kolay olan şeylere kaçar.Çocuğu kaybettiğiniz gibi,aile huzuru da kalmaz..Çocuklar,"Ailenin aynasıdır" boşuna denmemiştir.

    Slm ile,M.Ali , Münih

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim M.Ali Bey, Yorumunuzla yazımı zenginleştirdiğiniz için ben çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Merhabalar. Öncelikle yazınızı çok beğendiğimi dile getirmek isterim. Yapmış olduğum sunumumda yazılarınızın katkısı çok büyük oldu. Yazılarınız ve düşünceleriniz sayesinde bilgilenmiş oldum bu yüzden size teşekkürü bir borç bilirim. Ve tebriklerimi sunarım.

    Saygılarımla Büşra

    YanıtlaSil
  3. Rica ederim Büşra Hanım,

    Faydalı olabilmişim ne mutlu. İyi çalışmalar.

    Başarılar

    YanıtlaSil

English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

Sitedeki tüm konular kaynak gösterildiği takdirde paylaşılabilir. Blogger tarafından desteklenmektedir.